Bu sıralarda özgüven kavramına takıldım, neden derseniz anne babalara, insanlarımıza özgüvenli bir nesil yetiştirmemiz, insanlarımızda özgüven eksikliği olduğu, başarı için ilk şartın özgüven olduğu gibi fikirler ileri sürülüyor sosyal medyada, veya bu konularda uzman olduğu kabul edilen insanların yayınlarında..
Başarı odaklı bir toplum olmamız isteniyor gibi geliyor bana, başarı için de donanımlı olmak, çalışmak, emek harcamak gibi uzun vadeli ve çaba gerektiren şeyler gerekli iken, belki de daha önce kişinin kendine güveni olması gerektiği, pısırık. sessiz ve çekingen kişilerin başarılı olamayacakları anlatılmak ve kabul ettirilmek isteniyor.
Ben pedagog veya eğitimci değilim, bu konuda ahkam kesmek de istemiyorum, ama bu işte bir yanlışlık var gibi geliyor bana..neden derseniz, özgüven ve cesaret, hatta biraz fazlası ataklık, gözü karalık bence başarı değil daha çok hüsran ve hayal kırıklığı da getirebilir gibi geliyor bana..belli bir eğitimi, donanımı olmayan bir insanın özgüveni yüksek olması durumunda atıldığı işlerde başarılı olması tesadüflere, şansa, biraz da uygun yer ve zamanda orada olmak dediğimiz ortam şartlarına bağlı bence..üstelik bir başarı ortaya çıksa da kendine aşırı güvenen kahramanımız bundan daha da hız alarak daha büyük atılımlara girişip sonunda kaçınılmaz ve daha yıkıcı sonuçlarla karşı karşıya gelebiliyor..başarı kazanmış insanları toplum alkışlıyor ve yüceltiyor ama bir başarılı girişimciye karşılık belki de yüz tane hüsrana uğramış, tüm umutlarını kaybetmiş insanın olduğu unutuluyor veya göz ardı ediliyor..başarı en büyük mazerettir sözü burada değerini gösteriyor, başarılı olabilmek için yapılmış bir çok haksızlık, başkalarının sırtından hatta emeklerinden, özverilerinden yararlanıp sonra onları unutmak, ahlak ve yasa dışı bir çok yollardan geçmek, kişi başarılı olunca görmezden geliniyor. ama başarılı olamayan bir çok insanın bunları yaptığı ortaya çıkarılıp, başarısızlığı hak ettiği, cezasını çekmesi gerektiği söyleniyor..bütün bu insanlar özgüveni yüksek insanlardı işin başında, sadece çok az kısmı başarılı oldu kalanı kaybedenler kulübüne..
Özgüven kelimesinin eski dilde karşılığını bulamadım kısa bir araştırmada..demek ki eskiden özgüven diye bir kavram yokmuş diye bir sonuç çıkarmak yanlış olur şüphesiz, ama cehd, azim gibi kelimeler insanın çaba göstermesini sabırlı ve devamlı emek sarfetmesini, alın teri dökmek gerektiğini anımsatıyor..sabırlı,sakin ve sürekli olmayı daha öne çıkarıyor, böyle olmayı öneren bir çok deyim ve özdeyiş var, ağır ol, acele işe şeytan karışır, aheste giden menziline ulaşır tez gidenin ayağına diken dolaşır gibi nice sözleri dinleyerek yetiştik biz.belki de bu yüzden özgüveni düşük bir nesil olduk, ama bu kez de tam tersi destekleniyor sanki..anne babalar da çocuklarının atak olmasını, arkadaşları içinde sesinin yüksek çıkmasını, bağıra çağıra konuşup öne geçmesini adeta gurur duyarak destekliyorlar..her tarafta bilmiş bilmiş konuşan çocuklar, anne babalarını yöneten küçük patronlar, aklına geleni hemen yapmaya kalkışan gençler görüyorum, yoksa bana mı öyle geliyor, yaşlılık belirtisi mi bunlar, karar sizlerin..
Geçenlerde Uludağa gelip sisli bir havada doğru dürüst bir kıyafet ve ayakkabı giymeden zirveye veya göller bölgesine, üstelik öğleden sonra gibi bir zamanda çıkmaya çalışan ve bir daha da kendilerinden haber alınamayan iki genç düşündürdü bunları bana..bu sonbaharda zirveye çıkmışlar ve oradan bir video çekip arkadaşlarına da göndermişler ve bir nevi meydan okumuşlar onlara, bu video da tv lerde gösterildi..neredeyse iki haftadır aranıyorlar, inşallah sağ salim bulunurlar ama ümitler gittikçe azalıyor..bu gençlerin özgüvenleri çok yüksek olacak ki iki saatte gidip geleceklerini düşündüler zirveye, hem de sisli bir havada, hem de yetkililere haber bile vermeden..şimdi aileleri onlardan bir haber bekliyor..
Özgüveni yüksek bireyler yetiştirmeden önce , eğitimli, bilgili, kendi durumunu ve çevresini iyi değerlendirebilen donanımlı bireyler yetiştirmeye önem vermeliyiz diye düşünüyorum..
Başarı odaklı bir toplum olmamız isteniyor gibi geliyor bana, başarı için de donanımlı olmak, çalışmak, emek harcamak gibi uzun vadeli ve çaba gerektiren şeyler gerekli iken, belki de daha önce kişinin kendine güveni olması gerektiği, pısırık. sessiz ve çekingen kişilerin başarılı olamayacakları anlatılmak ve kabul ettirilmek isteniyor.
Ben pedagog veya eğitimci değilim, bu konuda ahkam kesmek de istemiyorum, ama bu işte bir yanlışlık var gibi geliyor bana..neden derseniz, özgüven ve cesaret, hatta biraz fazlası ataklık, gözü karalık bence başarı değil daha çok hüsran ve hayal kırıklığı da getirebilir gibi geliyor bana..belli bir eğitimi, donanımı olmayan bir insanın özgüveni yüksek olması durumunda atıldığı işlerde başarılı olması tesadüflere, şansa, biraz da uygun yer ve zamanda orada olmak dediğimiz ortam şartlarına bağlı bence..üstelik bir başarı ortaya çıksa da kendine aşırı güvenen kahramanımız bundan daha da hız alarak daha büyük atılımlara girişip sonunda kaçınılmaz ve daha yıkıcı sonuçlarla karşı karşıya gelebiliyor..başarı kazanmış insanları toplum alkışlıyor ve yüceltiyor ama bir başarılı girişimciye karşılık belki de yüz tane hüsrana uğramış, tüm umutlarını kaybetmiş insanın olduğu unutuluyor veya göz ardı ediliyor..başarı en büyük mazerettir sözü burada değerini gösteriyor, başarılı olabilmek için yapılmış bir çok haksızlık, başkalarının sırtından hatta emeklerinden, özverilerinden yararlanıp sonra onları unutmak, ahlak ve yasa dışı bir çok yollardan geçmek, kişi başarılı olunca görmezden geliniyor. ama başarılı olamayan bir çok insanın bunları yaptığı ortaya çıkarılıp, başarısızlığı hak ettiği, cezasını çekmesi gerektiği söyleniyor..bütün bu insanlar özgüveni yüksek insanlardı işin başında, sadece çok az kısmı başarılı oldu kalanı kaybedenler kulübüne..
Özgüven kelimesinin eski dilde karşılığını bulamadım kısa bir araştırmada..demek ki eskiden özgüven diye bir kavram yokmuş diye bir sonuç çıkarmak yanlış olur şüphesiz, ama cehd, azim gibi kelimeler insanın çaba göstermesini sabırlı ve devamlı emek sarfetmesini, alın teri dökmek gerektiğini anımsatıyor..sabırlı,sakin ve sürekli olmayı daha öne çıkarıyor, böyle olmayı öneren bir çok deyim ve özdeyiş var, ağır ol, acele işe şeytan karışır, aheste giden menziline ulaşır tez gidenin ayağına diken dolaşır gibi nice sözleri dinleyerek yetiştik biz.belki de bu yüzden özgüveni düşük bir nesil olduk, ama bu kez de tam tersi destekleniyor sanki..anne babalar da çocuklarının atak olmasını, arkadaşları içinde sesinin yüksek çıkmasını, bağıra çağıra konuşup öne geçmesini adeta gurur duyarak destekliyorlar..her tarafta bilmiş bilmiş konuşan çocuklar, anne babalarını yöneten küçük patronlar, aklına geleni hemen yapmaya kalkışan gençler görüyorum, yoksa bana mı öyle geliyor, yaşlılık belirtisi mi bunlar, karar sizlerin..
Geçenlerde Uludağa gelip sisli bir havada doğru dürüst bir kıyafet ve ayakkabı giymeden zirveye veya göller bölgesine, üstelik öğleden sonra gibi bir zamanda çıkmaya çalışan ve bir daha da kendilerinden haber alınamayan iki genç düşündürdü bunları bana..bu sonbaharda zirveye çıkmışlar ve oradan bir video çekip arkadaşlarına da göndermişler ve bir nevi meydan okumuşlar onlara, bu video da tv lerde gösterildi..neredeyse iki haftadır aranıyorlar, inşallah sağ salim bulunurlar ama ümitler gittikçe azalıyor..bu gençlerin özgüvenleri çok yüksek olacak ki iki saatte gidip geleceklerini düşündüler zirveye, hem de sisli bir havada, hem de yetkililere haber bile vermeden..şimdi aileleri onlardan bir haber bekliyor..
Özgüveni yüksek bireyler yetiştirmeden önce , eğitimli, bilgili, kendi durumunu ve çevresini iyi değerlendirebilen donanımlı bireyler yetiştirmeye önem vermeliyiz diye düşünüyorum..
0 Yorumlar