Widget Recent Post No.

Saç Düzleştirici Tarak

Nefret



tüy toplayıcı fırça seti

   Nasreddin hocanın Timurla beraber bir çok hikayesi vardır ama benim en çok sevdiklerimden biri olan şu ünlü hikayesini eminim siz de bilirsiniz; Hoca ve Timurleng beraber hamama gitmişler..ikisi de üzerlerinde birer peştemal, göbek taşında uzanmışlar, dereden tepeden konuşarak ter atmaya çalışıyorlar, bir ara Timur hocaya; şimdi şu hamamda ikimiz de aynı durumdayız, burayı birden eşkıyalar bassa, ikimizi de esir alıp pazarda satmaya götürseler, acaba alıcılar bana kaç akçe fiyat biçerler ne dersin diye sormuş, hocadan büyük bir meblağ söyleyeceğini beklerken Hoca beş akçe edersin demesin mi, Timur hem şaşırmış hem de kızmış ve, yahu insaf, benim üzerimdeki şu peştemal bile o kadar eder deyince Hoca cevabı yapıştırır, zaten ancak ben de onun fiyatını verdim..
   Nefret gibi bir konuya böyle gülümseyerek başlamak istedim..çünki nefret bence en kötü ve sevimsiz duygulardan birisidir ve hem insan olarak kendimize, hem de bundan daha çok da topluma ve ortak geleceğimize zarar veren, adeta için için zehirleyen bir duygu halidir..Hamamda çıplak kalınca fakir,zengin,hükümdar, esir nasıl anlaşılamıyorsa, aslında bir insan olarak temelde birbirimizden pek de bir farkımız yok..tuhaf şeyler düşünmekte ve yapmakta mahir olan amerikalıların bir hesabı beni çok düşündürmüştü; insanın ortalama boy ve kilosunu esas kabul ederek buldukları vücut ağırlıklarına göre vücuttaki kalsiyum,demir,azot vs.bütün mineralleri su, şeker,yağ vs. bütün kimyasal madde miktarlarını hesaplamışlar ve bunların piyasada ne kadar parasal değeri var incelemişler, sonunda sanırım yanlış hatırlamıyorsam elli dolar bile etmediğini yani bu kadar paranın tüm bir insanın maddi değeri olduğunu çıkarmışlar..çok absürt bir hesap ama, insan olarak piyasa değerimiz bu kadar iken kendimizi aynen Timur gibi hissediyor ve dünyayı avuçlarımızın arasında görebiliyoruz. ama bir Nasreddin çıkıyor karşımıza, ederimizi anlayıveriyoruz..
   Kendisini Timur gibi, başkalarını da Nasreddin gibi gören ne çok insan var aramızda.. daha doğrusu hepimizin içinde birer Timur, Sezar veya Kleopatra, Belkıs var biraz..işte bu da nefretin çıkış noktası..kendimiz gibi olmadığını gördüğümüz hatta tahmin ettiğimiz bir kişi veya topluluktan, sırf bize benzemiyor, bizim gibi düşünmüyor veya davranmıyor, hatta bizim istediğimiz gibi olmuyor diye nefret ediyor,aşağı görüyor ve hemen kendimizi ve sevdiklerimizi korumak,onlardan gelecek bir kötülüğün önünü almak amacıyla onları uzak tutmak veya onlardan uzaklaşmak, yok saymak hatta başkalarına da onlar hakkındaki duygularımızı ileterek neredeyse onları ortadan kaldırmak, linç etmek, susturmak, konuşturmamak, dinlememek, anlamaya çalışmamak...gibi duygu ve davranışlara kolayca kapılıveriyoruz.bugünlerde çok gördüğümüz, en basit tv programları veya yarışmalarda bile insanların birbirlerine bakışları,ettikleri aşağılayıcı ve alay edici sözler ve bunların bir bulaşıcı hastalık gibi hızla yayılması..trafikte insanların en ufak bir sebeple parlayıp birbirlerine öldüresiye saldırmaları..siyaset adamlarının birbirlerine en ağır sıfatları yakıştırarak hakaret etmeleri..başka ülkelerdeki insanları, sporcuları, fikir insanlarını, hatta hiç tanımadıkları insanları bile aşağılamaları, onların yok edilmesi gereken birer haşere,zararlı hayvan gibi gösterilmeleri..içinizin şu an bile daraldığını hissettiğim buna benzer nefret söylem ve eylemleri..bütün bunlar bence toplumumuzun hatta tüm dünya toplumlarının az veya çok bu hastalığa tutulduklarını ve sanki bu nefret söylemlerini söyledikçe bir çeşit rahatladıklarını sandıklarını, ama tıpkı bir uyuşturucu alışkanlığı gibi rahatlamak için dozun gittikçe artması gerektiği bir döngü içine girdiklerini gösteriyor..
   Bu nefret söylemi bir suç olarak kabul ediliyor bir çok toplumda, ama ne yazık ki bu toplumlar ve bireyleri de başka bir şekilde bu hastalığın belirtilerini gösteriyorlar..kişi olarak bu hastalığı psikologlar, öğretmenler, kanaat önderi dediğimiz insanlar belki teşhis ediyor ama kişisel tedavi ve yönlendirme, aydınlatma, farkındalık çalışmaları yetmiyor ne yazık ki..toplum hastalanmış, hatta tüm dünya toplumları hastalanmış durumda ve toplum doktoru olan sosyologlar, uluslararası kuruluş ve bilim, sanat insanları bu konuyu ele alıp sürekli gündemde tutmadıkça ve bir şeyler yapmak için uyarı görevlerini yerine getirmedikçe bu hastalıktan kurtulamayacağız bence..ve bazı hastalıklarda son çare olarak denenen şok tedavisi gibi bir toplumsal şok olan küresel çatışma, hatta dünya çapında savaş bulutları görünüyor ufukta ne yazık ki.. ama son iki dünya savaşı da ne acıdır, bu nefret duygusunu silememiş insanlardan, hatta bazı toplumlarda artmasına bile sebep olmuş..savaş sonrası milletlerin bir araya gelerek kurduğu kurumlar tekrar savaşların çıkmaması için tedbirler almak istemişler, bunun için de bir çok yardım kuruluşu, gönüllü topluluklar çalışmış hala da çalışıyor, ama yine ne yazık ki bu insanların birbirini aşağılama, anlamama, nefret etme duygusundan kurtulmasını sağlayamamışlar bugüne kadar..hatta sorumsuz lider ve toplum önderleri bu hali azaltmaya çalışmaktan çok çoğaltmaya çalışıyorlar çok yazık ki..işin kötü tarafı da bu tarz liderlerin günümüzde gittikçe artması ve popüler hale gelmesi, hatta fanatikçe desteklenmesi..uyaran ve karşı çıkanların da adeta linç edilmesi, sindirilmesi ve susturulması..
   Bu sıkıntılı durumda bizlere düşen, her fırsatta en ufak bir nefret söylemini dahi fark edip her yoldan karşı çıkmak, sabır ve gayretle yanlışlıkları düzeltmeye ve engellemeye çalışmak..hal ve tavrını beğenmediği kişi ve topluluklara tahammül değil, hoşgörü de değil, anlamaya çalışmakla, empati kurmaya çalışmakla yönelmek..böyle yapan kişi ve kuruluşları desteklemek, yüreklendirmek..aslında bizim tarihimiz hep bu çabalarla dolu geçmiş, dini ve milliyetçiliği hem nefret hem de nefreti tedavi için kullanmışız..Mevlana, Yunus Emre, hemen tüm halk ozanlarımız hem sevgi ve merhametin önemini vurgulamış, hem de eserleri ve davranışlarıyla uygulamışlar..biz de onların güzel sözlerini ve eserlerini ele alıp yayarak bu konuda çok yararlı bir eylem yapabiliriz..çevremizden başlayarak elimizle, dilimizle, olmuyorsa davranışlarımızla bu çabaya katkı verebiliriz..belki bir an için bu çaba önemsiz gibi gelebilir ama ben çok önemli hatta hayati olduğuna inanıyorum..denize elinden geldiğince kabukluları geri atan insanın çabasını anlatan anekdot geliyor aklıma burada..
   Sevginin saygının egemen olduğu, başta insan, hiç bir canlı ve topluluktan nefret edilmeyen, kardeşliğe dayanan bir anlayışın egemen olduğu bir dünya hayalinin gerçekleşmesi dileklerimle.. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar