Buluşmamızda seni gördüğüme çok sevindim..sonra da düşündüm; niçin çok iyi iki arkadaş ilkokuldan sonra izlerini kaybetti..bu buluşma olmasaydı bir daha birbirimizi görmek nasip olmayacak mıydı..
Anlattığın gibi biz iyi arkadaştık, günlerimizin büyük kısmı neredeyse beraber geçiyordu..evlerimiz de yakındı, okula bile beraber gidiyorduk neredeyse..okul da evimizle komşu gibi yakındı zaten..
O yaz başı okul birden bitmişti işte..ne zaman tatil başlamıştı ne zaman diplomalarımızı almıştık, bir rüzgar gibi geçmişti her şey..siyah önlüklerimiz ve beyaz yakalarımızla son kez toplu fotoğraflar çekilirken ve diplomalar için vesikalık fotoğraflar için fotoğrafçıya giderken anlamaya başlamıştık birşeylerin değişmeye başladığını ve artık önümüzde yeni yolların açılmaya başladığını..sanki içinde olduğumuz tren bir yere gelince rayların yolu ikiye ayırdığını görmüş fakat hangi tarafa sapacağımız konusunda da hiç bir fikrimiz olmadığını ve bize de fikrimizin sorulmadığını ve sorulmayacağını hissetmiştik..yol ayrımını geçtiğimizde de birden kendimizi yepyeni bir yol içinde bulmuş, hatta içinde bulunduğumuz vagonda da yepyeni yolcularla bir arada olduğumuzu görmüştük..artık birbirimizi bir daha göremeyeceğimizi ve karşılaşamayacağımı anlamıştım ben.
Seni arasıra uzaktan görmüştüm gerçi ama ne senin ne de benim artık birlikte olamayacağımızı hissetmiştim..ikimiz de bambaşka ortam ve şartlardaydık artık..bir defa okullarımız ayrılmıştı..sen normal orta okula gitmiştin bense babamın seçimi olarak, kısa zaman içinde hayata atılabileceğim ve kendi emeğimle geçinebileceğim bir sanat öğrenmek üzere sanat okuluna yazdırılmıştım..öğretmenlerim de beni marangozluk bölümüne kaydettiler..bunda belki de uzak bir akrabamızın marangoz atölyesinin olması etken olmuştu bilmiyorum artık..zaten o tatilden başlayarak ben atölyede çıraklığa başlamıştım bile..
Ne yazık ki sanat okulunu da bitirmek nasip olmadı..öğretmenlerim işlerini sevmiyorlardı sanırım, bize de doğru dürüst bir şey öğretmiyor, en ufak hatamızda azarlıyor ve bağırıyorlardı..bizim aklımız da teneffüslerde peşinden koşacağımız toptaydı zâten..bazılarımız büyüdüklerini göstermek için sigaraya başlamışlardı..teneffüslerde tuvaletlerin içinde veya okulun kuytu yerlerinde bir sigara tellendirmeyi marifet sayıyorlardı..ben iki sene direndim sigaraya, sonra önce babamın sigaralarından birer ikişer yürüterek ve evin bahçesinin görülmeyen bir yerinde öksüre öksüre içmeye çalışarak ben de katıldım bu kervana..baştan bir şey anlamamıştım ve ağzımdaki acı tadı bir kaç kere tükürerek atmaya çalışmıştım, ama sonraları dumanı içime çektikçe başımın döndüğünü hissedince bundan hoşlanmaya başladığımı ve büyük insan olmak budur işte dediğimi hatırlıyorum..o zamanlar sigara içmek bir statüydü..anneler evde kabul günü düzenlediklerinde bakkaldan bir ucu kırmızı boyalı Yenice sigarası alınır ve misafirlere ikram edilirdi ..biraz ondan artanlardan, biraz babamın sigarasından derken sigaraya bayağı alıştım..zaten o devirlerde sigaranın zararları pek bilinmez ve dile getirilmedi..kanser diye bir şey yoktu, sadece kan kanseri vardı o da filmlerde bazı çocuklarda oluyordu..yalnızca küçüklerin büyükler yanında sigara içmesi saygısızlık olarak kabul edilirdi..buna babamın dedemin yanında sigara içmemesinden, veya diğer büyükler daha büyük ve akraba olan birinin yanında sigara içmediğinden veya içiyorsa hemen söndürmesinden dolayı şahit oluyorduk..sanırım öğretmenlerimiz de bize bu yüzden kızıyorlardı sadece, yoksa sigaranın zararlarından değil..öğretmenler odasının bazen aralık olan kapısından içeri baktığımızda içerisinin zifiri dumanla kaplı olmasından bu kolayca anlaşılıyordu..
Böyle böyle yıllar geçti gitti..yazın yanında çırak olduğum ustam yarı tatlı yarı sert bir insandı..iş yapmak yerine ömrünü tamamlamak için atölyeye gelir gibiydi..gelen müşterileri ikna etmek için değil de vaz geçirmek için uğraşırdı neredeyse..yine de tanıdık olan müşteriler ona kapı pencere, dolap masa yaptırır ya da bozuk ahşap eşyalarını tamir ettirirler, borçlarını da istedikleri zaman azar azar öderlerdi..ustamın bakkallar gibi veresiye defteri de yoktu, alacaklarının bazısını da unutur ara sıra, para getiren bir müşterinin getirdiği parayı da utanarak alır, en kısa zamanda da ya bir borcunu öder ya da çarçur ederdi..tabi benim haftalık da çoğu zaman kaynar giderdi..yine de ondan hayata dair çok şey öğrendim, yıllar sonra artık yaşlanıp iş yapamaz hale geldiğinde de atölyeyi ve müşterilerini bana devredip arkasına bakmadan ayrılmış,kısa zaman sonra da birşey anlamadığı ve kendisine pek gülmeyen bu dünyayı terk edip gitmişti aramızdan..nur içinde yatsın..
Bu arada birkaç yıl sınıfta kaldığım ve bana hiç çekici gelmeyen soğuk ve katı görünüşlü okulumdan da tasdikname alarak ayrılmıştım..yaşım da artık 18 olmuş, yavaş yavaş hayatın ne olduğunu anlamaya başlamıştım..hayatıma marangoz olarak devam edeceğim belli olmuştu..bir yandan da askerlik çağım yaklaşıyordu..bir ara annem ve babamın hakkımda bazı planları olduğu kulağıma geldi..askere gitmeden beni nişanlamak istiyorlardı..sen de bilirsin, bizim evden üç ev sonrasında evleri olan, bizim iki sınıf küçüğümüz bir kız vardı..ailelerimiz birbirini tanır, sosyal ve ekonomik seviyemiz denk, hayat beklentilerimiz benzer insanlardık..onlar ve bizimkiler münasip görmüş, bize de pek sormadan karar verilmiş.. günün birinde babam beni karşısına oturttu, bak oğlum dedi hayat böyle işte senin askerlik çağın geliyor sonra da evlenip çoluk çocuğa karışman gerekir..dinimiz de bunu emreder, sana Aynuru münasip gördük, ne dersin ..ailesi belli, kızı da tanıyorsun; temiz,çalışkan,edepli güzel bir kız..nişanını askere gitmeden önce yapalım..sonra kızı başkaları da istiyor biz önce hareket edelim dedi..içimden bir türkü geçti:
İbrişim görmüyorlar oy oy
Sevmişim vermiyorlar dayanamam ben
Tanrının zalimleri oy oy
Münasip görmüyorlar dayanamam ben
İşte böyle..askere gitmeden önce Aynurla nişanlandık..askerliğimi Gaziantepte yaptım..birkaç ufak seyahat dışında memleketten pek çıkmamıştım..o yüzden askerliğimin başlamasından memlekete dönünceye kadar başımdan geçen acı tatlı her olay benim yıllarca anlatacağım bir sürü sonu gelmeyen hikaye oldu..hâlâ ben bir anı anlatmaya kalksam karım hemen başlar, eee Mehmet ne bitmez askerlik hatıran varmış, topu topu 2 yıl gittin başından geçmeyen kalmamış..bir de bana sor o iki yılın nasıl geçtiğini, senden mektup gelecek diye bekler mektup gelince de herşeyden bahsedip bana kısaca nasılsın ne yapıyorsun deyip bir kaç sevgi kelimesini bile yan yana getiremezdin der beni hep mahcup eder..o zamanlar yavukluya seni seviyorum, özledim aşkım demek büyük zorluktu ve cesaret biraz da beceri gerektirirdi..biz böyle büyümemiştik ki..sevgi sözcükleri duymamış ve böyle konuşmanın bir nevi hafiflik ve edepsizlik olduğunu öğretmişlerdi bize..annelerimiz sevgilerini gözleri yaşararak ve kurban olurum seni yaradana diyerek ifade eder, babalarımız hiç o taraflara yaklaşmazdı bile..çünki onlar da görmemişlerdi ki ..ne bilsinlerdi..sadece sinemada film seyrederken görürdük böyle sahneleri ve anneler gözlerini silip burunlarını çekerken babalar daha da ciddileşir ama sesleri biraz titrerdi..biz ise o sahnelerden zaten pek bir şey anlamaz, kadınla erkek öpüşürken ya yere bakar ya da anlamazlıktan gelirdik..ama bu öpüşme sahnelerini bazı fırlama çocuklar ıslık ve alkışlarla, tezahüratla karşılarlar ve öp öp diye tempo tutarlardı..
Askerden sonra marangoz atölyesini devir aldım ve Aynurla evlendim..ellerinden öper 3 çocuğum oldu..Allah karımdan razı olsun, bir gün bile niye şunu almadın, şunu isterim, gezdirmedin beni diye başımın etini yemedi..belki öyle yetiştiğinden, belki imkânlarımı bildiğinden, belki de karakterinden..ama çocuklarımız için elimizden geleni yaptık..büyük kızım hemşire oldu, kısa yoldan hayata atıldı, gittiği ilk şehirde çalışırken bir öğretmenle tanışmış, bizim de iznimizi alarak evlendiler, şimdi birbirinden sevimli iki torunum var..onun küçüğü okudu doktor oldu..o zamanlar çocuk okutmak kolaymış en küçüğü de mühendis oldu..hepsi yollarını çizdiler..onlardan da ikişer torun var..bazen bayram tatil bir sebeple bir araya geliyorlar, evde bir çoşku neşe gürültü kopuyor..biraz yoruluyoruz ama hiç gitmesinler istiyoruz..biz böyle yapamadık, çocuklarımız torunlarımız gönüllerince yaşasın, geleceğe güvenle baksınlar, mutlu olsunlar istiyoruz..Aynurla ben onlar gelince sanki onar onbeşer yaş gençleştiğimizi hissediyoruz..
Artık ben de marangozluğun son dönemlerini yaşadığımı hissediyorum..hazır mobilyacılık, pvc kapı pencereler, malzemelerin pahalılığı gibi nedenlerle artık biz işi değil iş bizi bırakıyor..bazı eski müşterilerin tamir işleri, ufak tefek ölçü alarak ısmarlama işler dışında pek iş kalmadı..iş olsa da bizde iş kalmadı..
İşte böyle Ahmetciğim, kısaca senden sonra böyle bir hayatım oldu..şimdi geri dönüp bakınca güzel bir çocukluk geçirdiğimizi ben de anlıyor ve arıyorum o zamanları..ama geri gelmeyeceğini biliyor o yüzden de geleceğe umutla bakmayı hayal ediyor ve istiyorum..gelecekte torunlarımızın daha mutlu, sağlıklı, dünyadaki ileri ülkelerdeki çocuklar kadar olmasa da onlara yakın imkanlarda yaşayacaklarını hayal ediyorum ve Allaha bunları gerçekleştirmesi için yakarıyorum her gece..bir de akşam televizyonda haberleri izlerken savaşlarda veya cehalet yüzünden işlenen cinayetlerde,kazalarda ölen çocuk ve gençleri izlerken gözlerim doluveriyor, göğsümde bir şeyler pır pır ediyor, sanki bir kuş var da kafesini bırakıp çıkıp kaçmak özgür olmak istiyor gibi geliyor..o kuşun bu kadar zaman bu kafeste nasıl kaldığını da hayretle izliyorum..
Allaha emanet ol sevgili kardeşim..hasretle gözlerinden öpüyorum...
0 Yorumlar