Zinde güçlerin, devrimcilerin, komandoların, hatta adını bile sonradan öğrendikleri nice nice güçlerin, hatta bunların fraksiyonlarının kendilerine göre birer hesapları vardı..o günlerden onbeş yirmi yıl sonra o zamanlarda etkin roller oynayan bazı kişiler anılarını yazacak ve bazıları dönek olarak, bazıları da hala o fikirlerinden dönmediklerini iftiharla anlatarak kendilerince kahraman olarak anılacaklardı..
Bu arada bizim kahramanımız da etrafta neler döndüğüne fazla kafa yormadan bir an önce okulunu bitirip bir doktor olarak hem memleketine hayırlı bir vatandaş olmanın hem de ana babasına daha fazla yük olmaktan kurtulmanın hesabını yapıyordu..okulunda solcu ve sağcı gençler birbirlerine yan gözle bakmakla birlikte derslerin yoğunluğu ve hocaların sertliği yüzünden pek memleket kurtarmaya zaman bulamıyorlardı..ders aralarında iki grup arasında laf atmalar, fikir çatışmaları olsa da ortak düşman ve gestapo olan hocalar ve asistanları derse girince ister istemez mütareke ilan ediliyordu..
Aynı zamanlarda Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi öğrencilerinin ise adeta kanları kaynıyordu ve en ufak bir sebeple birbirlerine giriyorlardı..Bu arada İstanbuldan Ankaraya gelmiş olan öğrenci lideri Deniz Gezmiş de Ortadoğu içinde öğrenci liderliğini ele almış, okul adeta kurtarılmış bir bölge konumuna gelmişti..o zamanlar okullara polis giremez, rektör izniyle ancak okula girmek mümkün olurdu..hocalar ve yönetim de öğrencilerini adeta bir krallığın topraklarını korur gibi korurlardı.. bazı diğer okullar da sağcıların kontrolündeydi, ama oralara da onların istemedikleri giremezdi tabii..başbakan Süleyman Demirel yönetimdeydi ve o da bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz şeklinde vecizelerle tarafsızlığını ve yüksek idareciliğini dünya aleme isbat ediyordu..
Tabi askeriye de bu olayların içindeydi..bazı sivil topluluklar askerlerin içinden kendi fikirleriyle uyuşan gruplarla anlaşıp ortak hareket etmeye, hatta bir ihtilal ile yönetimi ele geçirmeye hazırlanıyorlardı..zaten 27 mayıs ihtilalinden sonra sular bir türlü durulmamış, herkes, özellikle askerler içinde çok büyük oranda insan, birer potansiyel ihtilalci olmuştu..Ankara radyosunu kim erken ele geçirirse onun başarılı olması garanti olur gibi bir düşünce ihtilalciler içinde yaygın bir kanıydı..1971 yılı da böyle heyecan içinde başlamıştı ve hemen herkes bir kalkışma, askeri müdahale bekler durumdaydı.
Zaten o yıla kadar oldukça hızlı gelişen ve adeta rüzgar gibi geçen kısa zaman içinde ilmek ilmek örülen kargaşa ortamı, gelecek büyük olayların habercisi olan bir çok cinayet ve faili hala meçhul kalan katliamlarla doluydu..en çok akılda kalanları şunlardı; İstanbulda daha yeni açılmış olan Kültür Sarayı 'kimliği belirsiz kişilerce' yakılmıştı, bazı partili il başkanları öldürülüyor, bir çok fakülte değişik fikirdeki gençlerce işgal ediliyor, karşıt görüşlü talebeler okula alınmıyordu, yurtlar basılıyordu, bankalar soyuluyordu, solcu bir grup, Amerikalı bir çavuşu kaçırıyor, ama zenci olduğu görülünce özür dilenerek bırakılıyordu, Deniz Gezmiş ve arkadaşları Balgattaki Amerikan Üssünden dört Amerikalıyı kaçırıyordu, polis kaçırılanların saklandığını sandığı ODTÜ öğrenci yurdunu basıyor, öğrencilerle silahlı çatışmaya giriyor, 3 kişi ölüyor bir çok da yaralı olan bu baskından sonra girilebilen yurt didik didik aranıyor, kaçırılanların izine rastlanmıyor ama bir kaç gün sonra kaçırılanlar serbest bırakılıyordu..bu olay Deniz Gezmiş ve grubuna şöhret kazandırıyor aynı zamanda polisin, askerin ve hükümetin beceriksizliğini ve başarısızlığını kanıtlıyordu adeta..halk arasında bunun böyle gitmeyeceği daha büyük bir hesaplaşmaya gidildiği kanısı yaygındı..
Mart ayının daha ilk haftasında bütün elektrik direklerine, duvarlara biraz amatörce ve acele ile hazırlandığı intibaı veren afişlerin asılmış olduğunu gördüler okula giderken..sol görüşlü olduğu anlaşılan bildirilerde vatandaşlar başkaldırmaya davet ediliyor, devrimin coşkusu ve heyecanı içinde herkes özellikle de askerler göreve çağırılıyordu..ama nedense kimse bir türlü harekete geçmiyordu, devrimi gençlerin ve öğrencilerin yapamayacağı belliydi, yurtlardan çıkıp devrim yapıldığı ve yönetimi ele geçirdiği nerede görülmüştü ki..belli ki bazıları devrim yapmaya kışkırtılıyordu..ama devrimin ayak sesleri bir türlü duyulamıyordu..işin içinde olanlar belki de her şeyden haberliydiler, ama bizim çaylaklar ve onlar gibiler her şeyi adeta bir sinema izler gibi seyrediyor ve neler olacağını merak içinde bekliyorlardı..herkes ülkenin karanlık bir tünelde son sürat giden bir trenin durumuna benzediğini düşünüyordu.. tünelin sonu ve ışık henüz görünmüyordu, tünelden çıkışta ne olacağı konusunda da ortalama vatandaşın neredeyse hiç bir fikri yoktu, yağmura mı, kara buza mı tutulacaklardı, raylar boşlukta mı bitiyordu yoksa güneşli günlere mi gireceklerdi hiç bilen yoktu..
Sonunda beklenen ihtilal geldi..ama diğerlerine benzemiyordu bu seferki..Radyoda bir haber olarak bir bildiri okundu önce..bildiri Genelkurmay başkanlığından gelen bir muhtıraydı..muhtıra nın ne demek olduğunu ilk kez duymuşlardı böylece..tarihler 12 Mart 1971 i gösteriyordu...
Bu arada bizim kahramanımız da etrafta neler döndüğüne fazla kafa yormadan bir an önce okulunu bitirip bir doktor olarak hem memleketine hayırlı bir vatandaş olmanın hem de ana babasına daha fazla yük olmaktan kurtulmanın hesabını yapıyordu..okulunda solcu ve sağcı gençler birbirlerine yan gözle bakmakla birlikte derslerin yoğunluğu ve hocaların sertliği yüzünden pek memleket kurtarmaya zaman bulamıyorlardı..ders aralarında iki grup arasında laf atmalar, fikir çatışmaları olsa da ortak düşman ve gestapo olan hocalar ve asistanları derse girince ister istemez mütareke ilan ediliyordu..
Aynı zamanlarda Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi öğrencilerinin ise adeta kanları kaynıyordu ve en ufak bir sebeple birbirlerine giriyorlardı..Bu arada İstanbuldan Ankaraya gelmiş olan öğrenci lideri Deniz Gezmiş de Ortadoğu içinde öğrenci liderliğini ele almış, okul adeta kurtarılmış bir bölge konumuna gelmişti..o zamanlar okullara polis giremez, rektör izniyle ancak okula girmek mümkün olurdu..hocalar ve yönetim de öğrencilerini adeta bir krallığın topraklarını korur gibi korurlardı.. bazı diğer okullar da sağcıların kontrolündeydi, ama oralara da onların istemedikleri giremezdi tabii..başbakan Süleyman Demirel yönetimdeydi ve o da bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz şeklinde vecizelerle tarafsızlığını ve yüksek idareciliğini dünya aleme isbat ediyordu..
Tabi askeriye de bu olayların içindeydi..bazı sivil topluluklar askerlerin içinden kendi fikirleriyle uyuşan gruplarla anlaşıp ortak hareket etmeye, hatta bir ihtilal ile yönetimi ele geçirmeye hazırlanıyorlardı..zaten 27 mayıs ihtilalinden sonra sular bir türlü durulmamış, herkes, özellikle askerler içinde çok büyük oranda insan, birer potansiyel ihtilalci olmuştu..Ankara radyosunu kim erken ele geçirirse onun başarılı olması garanti olur gibi bir düşünce ihtilalciler içinde yaygın bir kanıydı..1971 yılı da böyle heyecan içinde başlamıştı ve hemen herkes bir kalkışma, askeri müdahale bekler durumdaydı.
Zaten o yıla kadar oldukça hızlı gelişen ve adeta rüzgar gibi geçen kısa zaman içinde ilmek ilmek örülen kargaşa ortamı, gelecek büyük olayların habercisi olan bir çok cinayet ve faili hala meçhul kalan katliamlarla doluydu..en çok akılda kalanları şunlardı; İstanbulda daha yeni açılmış olan Kültür Sarayı 'kimliği belirsiz kişilerce' yakılmıştı, bazı partili il başkanları öldürülüyor, bir çok fakülte değişik fikirdeki gençlerce işgal ediliyor, karşıt görüşlü talebeler okula alınmıyordu, yurtlar basılıyordu, bankalar soyuluyordu, solcu bir grup, Amerikalı bir çavuşu kaçırıyor, ama zenci olduğu görülünce özür dilenerek bırakılıyordu, Deniz Gezmiş ve arkadaşları Balgattaki Amerikan Üssünden dört Amerikalıyı kaçırıyordu, polis kaçırılanların saklandığını sandığı ODTÜ öğrenci yurdunu basıyor, öğrencilerle silahlı çatışmaya giriyor, 3 kişi ölüyor bir çok da yaralı olan bu baskından sonra girilebilen yurt didik didik aranıyor, kaçırılanların izine rastlanmıyor ama bir kaç gün sonra kaçırılanlar serbest bırakılıyordu..bu olay Deniz Gezmiş ve grubuna şöhret kazandırıyor aynı zamanda polisin, askerin ve hükümetin beceriksizliğini ve başarısızlığını kanıtlıyordu adeta..halk arasında bunun böyle gitmeyeceği daha büyük bir hesaplaşmaya gidildiği kanısı yaygındı..
Mart ayının daha ilk haftasında bütün elektrik direklerine, duvarlara biraz amatörce ve acele ile hazırlandığı intibaı veren afişlerin asılmış olduğunu gördüler okula giderken..sol görüşlü olduğu anlaşılan bildirilerde vatandaşlar başkaldırmaya davet ediliyor, devrimin coşkusu ve heyecanı içinde herkes özellikle de askerler göreve çağırılıyordu..ama nedense kimse bir türlü harekete geçmiyordu, devrimi gençlerin ve öğrencilerin yapamayacağı belliydi, yurtlardan çıkıp devrim yapıldığı ve yönetimi ele geçirdiği nerede görülmüştü ki..belli ki bazıları devrim yapmaya kışkırtılıyordu..ama devrimin ayak sesleri bir türlü duyulamıyordu..işin içinde olanlar belki de her şeyden haberliydiler, ama bizim çaylaklar ve onlar gibiler her şeyi adeta bir sinema izler gibi seyrediyor ve neler olacağını merak içinde bekliyorlardı..herkes ülkenin karanlık bir tünelde son sürat giden bir trenin durumuna benzediğini düşünüyordu.. tünelin sonu ve ışık henüz görünmüyordu, tünelden çıkışta ne olacağı konusunda da ortalama vatandaşın neredeyse hiç bir fikri yoktu, yağmura mı, kara buza mı tutulacaklardı, raylar boşlukta mı bitiyordu yoksa güneşli günlere mi gireceklerdi hiç bilen yoktu..
Sonunda beklenen ihtilal geldi..ama diğerlerine benzemiyordu bu seferki..Radyoda bir haber olarak bir bildiri okundu önce..bildiri Genelkurmay başkanlığından gelen bir muhtıraydı..muhtıra nın ne demek olduğunu ilk kez duymuşlardı böylece..tarihler 12 Mart 1971 i gösteriyordu...
0 Yorumlar